‘Yarım’ bölüşülmeyi bekleyen bir ekmeyin yarısı da olabilir,
Yarım kalmış bir cümlenin duyulmamış, söylenmemiş devamı da.
‘Yarım’ bir şiir de olabilir, usta bir kalemin bıraktığı sayfada...
‘Yarım’ bir akılda olabilir doğruyu göremeden kendine zarar veren çok tecrübesiz bir noktada.
‘Yarım’ bir pilavda olabilir kuru fasulyenin yanında.
Bir de ‘yarım’ hayatlar olabilir
Bizim durduğumuz şu anki ufukta...
Ne demiştim?
Hayatta ‘yarım’ durduğumuz nokta.
Beni ele alalım mesela
Şükrediyorum ki büyük bir derdim yok
Bir hastalığın pençesinde değilim
Sevdiklerimde civarımda
Oğlum en istediğim yerde
“dizimin dibinde’
Belki hayatımın en huzurlu sürecindeyim
Mutluyum anlayacağınız.
Ama
‘Derdim başka!’
Şahsi ‘acıya’ gereksinim yok gözdeki hüzne sebep olmaya
İnsan olan ‘yarım’ zaten bu zamanda.
Ne yediğim lokma tam
Ne gördüğüm cennet
Ne de sohbet içindeki kahkaham gerçek
Hep bir vicdan azabi hayatlarımızda
Hep bir yarım bırakılmışlık.
Haksızlığın, her yeri kuşatıp bizi sakat bırakmış hali.
Yani “şimdiki zaman.”
Yarımız hepimiz!
Bunca şeyin içinde düşünmemeye çalışmak bile
‘insanlığından öteye git’ komutu değil mi beynimize?
Nereye gidelim?
İnsanız işte!
Yarımız hepimiz!
Yapamadıklarımız için yarımız.
“Gözün gördüğüne gönül katlanamadığı” için yarımız.
Endişeli olduğumuz için yarımız.
Hatta;
Yarı delirmiş bile olabiliriz
Hadi sizi katmayayım...
Şahsen ben
Geçen gün Yaşar Kemal ile sahilde ki görüşmemde
“İnce” Memed için endişelendim.
Tutuklanır da bir daha böylesi yazılamaz diye...
Yarımız işte
Yerli yersiz yaş varsa gözünüzde
Şahsi sevinçleriniz yarım
Üzüntüleriniz gereğinden fazla etkiliyse bünyenize...
Aklınız almıyor
İçiniz kaldırmıyorsa yarımız işte...
Çok öteye gitme!