Impostor Sendromu, nedir biliyor musunuz?
Bilmiyorsanız anlatayım...
“Kişinin geçmişte elde ettiği başarılara rağmen kendini yetersiz ve beceriksiz bir insan olarak görmesine sebep olan bir duygu durum bozukluğudur.”
Bu bozukluğa sahip insanlar elde ettiği başarıların başka faktörlerden ve şanstan ötürü gerçekleştiğine inanır ve kendilerini adeta bir sahtekar olarak nitelendirirler.
Sendrom öncelikle psikolog Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance tarafından 1978’de tanımlanmış olup, sendromun en önemli özelliğinin kişinin kendisi ile ilgili algılarına dayalı olduğunun altı çizilmiştir.
Yani kişi, kendini aslında olmadığı biri gibi görme eğilimine sahiptir.
Bu hazin sendromdan ben ne anladım diye sorarsanız,
Bence bu bir nevi “mütevazilik” hastalığı gibi görünüyor.
Kişi ne kadar iyi işe imza atarsa atsın,
Bu başarıların şansın yaver gitmesi yada diğerleri tarafından abartılıyor olmasına bağlıyor duyduğu alkışı.
Bu sendromuun daha çok kadınlarda görüldüğünü de önemli not olarak algılarsak.
Tahtaya vurmamız gerekiyor!
Maşallah deyip kurşun döktürmemiz, nazara karşı önlem üzerine önlem almamız gerekiyor.
Antalya da bu sendrom bir iki kadından ötesine uğramadığı için şükretmemiz dilimizi ısırıp popoyu kaşımak gerekiyor.
Psikolog Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance’in bahsettiği;
Kişinin kendini algılamaktaki yanlışı,
Bu iklimde tersi durumlarla seyrediyor.
Herkes kendini nimetten sayıyor,
Ben asıl bu sendromun adını çok merak ediyorum?
Aslında sadece ağzı iyi laf yapan iyi pazarlama ve ahbap çavuş üçgeninde dönüp dururken hiç bir yaratıcılığı vizyonu ve gerçekliği olmadan kendini koca koca bir şeyleri başarmış saymak, egoyu kendi yalanıyla pompalamak da bence kesin bir sendrom değildir de nedir?
Ve anlaşılması gereken ise,
En büyük balonların istikbali,
O minicik iğnelerdir...